
Şiir, sessizliğin sesidir. Hayatın içinden geçen ama çoğu zaman dile dökülemeyen duyguların en zarif, en yalın ifadesidir. Ve bazı yerler vardır ki şiir orada sadece okunmaz, hissedilir. Sahhaf Kafe, işte böyle bir yer. Her ayın belirli bir gecesi burada düzenlenen “Şiir Geceleri”, kelimelerle örülmüş bir atmosferin içinde geçer. Çay fincanları buharlı, gözler uzaklara dalmış, ağızlar kelimelere dokunmadan önce düşüncededir. Çünkü burada her dize bir kalbe iner.
Sahhaf Kafe’de şiir geceleri önceden ilan edilmez büyük harflerle. Sadece kafenin girişindeki küçük kara tahtaya “Bu akşam şiir okunur” yazılır. Hepsi bu. Geri kalan her şey, gelenlerin ruhunda şekillenir. Masalar özel olarak düzenlenmez. Sadece birkaç mum daha yakılır. Loş ışıkta, kitapların gölgeleri duvarlara düşer. Sessizlik büyür, bekleyiş başlar.
Katılımcılar farklıdır bu gecelerde. Kimi sadece dinlemeye gelir, kimi kendi şiirini okumaya. Kimi ise başkasının sesiyle kendi hikâyesini duymaya. Kimsenin sesi diğerinden yüksek değildir. Herkes aynı çemberin içinde, sözcüklerin etrafında toplanır. Şiirler okunur ama acele edilmeden. Bir şiirin ardından çoğu zaman sessizlik olur. Çünkü Sahhaf Kafe’de şiirin ardından konuşulmaz; onun etkisinin kalpte yankılanması beklenir.
Bazı geceler ünlü şairlerin dizeleri yankılanır mekânda: Turgut Uyar’dan, Cemal Süreya’dan, Edip Cansever’den… Ama daha çok, anonim şiirler çıkar ortaya. Okuyanlar kendi yazdıklarını getirir; çoğu zaman ilk kez sesli okunur o dizeler. Ve Sahhaf Kafe, o şiirlere ilk tanık olur. Kimisi elleri titreyerek okur yazdığını, kimisi gözleri dolu dolu. Ama her biri aynı hissi paylaşır: Anlaşılmak.
Kafenin çay menüsü bile bu gecelere göre hazırlanır. “Sakin Rüzgâr Ihlamuru”, “Gizli Dize Demli Çayı” ya da “Geceyi Uyandıran Adaçayı”… Her yudum, bir dizeye eşlik eder. Bazen şiirle birlikte bir kek sunulur masaya; tarçın kokulu, damakta kalıcı… Tıpkı okunan mısralar gibi.
Sahhaf Kafe’nin şiir gecelerinde tek kural vardır: Alkış yok. Sessizliktir burada takdir. Okunan her şiirden sonra bir sessizlik bırakılır. Çünkü kelimelerin ardından gelen o an, şiirin kalbe indiği yerdir.
Bazı geceler şiirler doğaçlama olur. Bir kelimeyle başlar, herkes bir dize ekler. Ve sonunda ortaya bir ortak şiir çıkar. O şiir bir kâğıda yazılır, tarih atılır, Sahhaf Kafe’nin “Şiir Defteri”ne eklenir. O defter rafların arasında bir yerdedir. Gelen her yeni misafir onu açabilir, okuyabilir, hatta bir dize bırakabilir. Kimi zaman o defter, yıllar önce yazılmış bir satırla teselli verir birine. Çünkü şiir zamana karşı dayanıklıdır.
Ve gece sona erdiğinde, kapılar kapanmaz hemen. Masalar toplanmaz, mumlar bir süre daha yanar. Çünkü kimse hemen gitmek istemez. İçilen çay, okunan şiir kadar uzun kalır ağızda. Bazıları sessizce gider, bazıları dışarıda bir süre daha yürür, o gece okunan bir dizeyi tekrar tekrar mırıldanarak.
Sahhaf Kafe’de şiir geceleri, hayatın içinden çıkıp gelen birer soluk gibidir. Sanki her şiir, bir fincan çay gibi içilir. Ve her dize, insanın içine işler; yavaş, sakin, unutulmaz biçimde.